9 Kasım 2013 Cumartesi

Siktir Et Kimse Anlamayacak Beni

-Hepsi ne kadar tutuyor?
-132 lira.
  Bir süre cebimi yokladıktan sonra 200'lük bir banknota denk gelmiştim. Oraya nasıl girmiş bilmiyordum. Kasiyere uzatarak: "Buyrun, üstü kalsın." dedim. Sizi hesaplama zahmetinden kurtarayım. Tam 68 lira. Üç günlük asgari ücrete denk. Ömrünü bir kasa önünde geçiren biri için bu para arkadaşlarla sohbet konusudur. Ben de o konuşmada geçen keriz olacaktım, biliyorum. Önemsiz. Her geçen saniye değer verdiğim şeyler daha da azalıyordu. Hissediyordum. Paltomu yırtıp atasım geliyordu üzerimden. Ama soğuktu. Üşürdüm.
  Dükkandan çıkarken ne yapacağıma karar vermek zorundaydım. Durup düşünmeyi sevmezdim. Düşünmek için durmaya gerek yoktu çünkü. Susmuyordu kafamdaki. Yıllardır denesem de susturamamıştım. Bir puro yaktım. Kalın. Herkes bana bakmaya başlamıştı. Güne gazete okuyarak başlayan tiplerdi bunlar, belli. Meraklılar. Aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Hava çoktan kararmıştı. Kalabalık biraz olsun seyrelmişti.
 "Ne yaptığının farkında mısın?" 

 Ses yakından geliyordu. Ama istemeden başkasının konuşmasına da kulak misafiri olmuş olabilirdim. Öyleydi sanırım. Sağ adım, sol adım... Devam ettim yoluma. Çok zaman geçmemişti ki "Hey sana diyorum! Ne yaptığının farkında mısın?" dedi gene aynı kişi. Bu sefer durup etrafıma baktım. Herkes dünyasını kurtarma peşindeydi. Beni takan yok. Birden ne olup bittiğini anladım. Gülümseyip omuz silktim. Yakındaki bir banka oturdum. "Evet seni dinliyorum." dedim.  Paldır küldür lafa girdi: "Boşuna bekleme, gelmeyecek. Gelmeyecekler. Sahiplenme..." Konuşmasına sadece benden cevap beklediği zamanlar ara veriyordu. Ben ise susuyordum. "Hey moruk, seninle konuşuyorum, orda mısın?" dedi alaycı bir tonla. "Evet, sen devam et." demek için açtım puro kokan dudaklarımı. Saatime baktım. Fazla konuşmuştu. Dediklerinin hepsi doğruydu. Bu bilgeden tek bir kelime duymak için servetini vermeye hazır olan iş adamları vardı. Söylentilere göre dünyada ne kadar önemli insan varsa hepsi bu sesin sahibi tarafından desteklenmişti. Bir çağı bitirenler, ülke kuranlar, nirvanaya ulaşanlar... Bir nevi akıl hocası rolü üstleniyordu.
 Beni seçmesi büyük şanstı. Onun önderliğinde ne istersem olabilirdim. Büyük sırlar, keşfedilmemiş bilgiler, büyük bir otorite ve niceleri önümde duruyordu. Her şeye sahip olabilirdim, her şeye. Belki de hayatımı geride bırakıp papa olmalıydım. Mümkündü. Ya da dünyayı yöneten bir politikacı. İyi satan bir ressama ne demeli. Hmm neden olmasın. Oge, milyarlarca insan arasından beni seçmişti ne de olsa. Ah bilge Oge... Senin varlığından bile şüpheliydim. Önemli kişilere atılan iftiraların bir parçasıydın sadece.
 

Konuşması bittikten sonra: "Neden benimle konuşmak istedin?" diye sordum. "Benim kendimde göremediğim şey ne?" Başımı öne eğdim. İstemsizce sırıtmaya başlamıştım. Cebimden en sevdiğim dolma kalemimi çıkardım. Mürekkebini yeni doldurmuştum. Kalemi parmaklarımın arasında gezdiriyordum: "Evet, seni dinliyorum Oge."
 "Kendime peygamber arıyorum. Yeni çağın peygamberini. Benim peygamberimi. Vereceğim bilgiler zamanın ötesinde. Kullanana göre her şeye hizmet edebilir. Hatta ileri gidecek olursak, ölen birini bile geri getirebilirsin. Düşünsene, sonsuz yaşam..."
 Beni neden seçtiğini hala söylemiyordu. Sadece güce odaklanmıştı ve bana verebileceği nimetlere. "Bu söylediklerin muhteşem şeyler." dedim. "Hayallerimi gerçekleştirebileceğim!" diye ekledim. Oge bilgi dolu bakışlarını üzerime çevirdi. Yavaş yavaş görünür kılıyordu vücudunu. Bir insan formuna girmişti. Boynunda kırmızı yeşil dövme vardı. Bir sembol. Benimle konuşup aniden yanımda belirmeseydi onun Oge olduğuna asla inanmazdım. Zibidinin tekine benziyordu.
 "İşte!" dedi eliyle bir işaret yapmaya çalışarak. "Dünyayı ayaklarının altına seriyorum. Bu güçle ne istersen y..." Oge cümlesini bitiremeden kesilmişti sözü. Öksürmeye başladı. Şaşkındı. Kıvamı ve rengi ilginçti ama güzel akıyordu kanı. Seyrettim bir süre. Sırıtıyordum. Paltomun cebinden biraz önce aldığım mürekkep şişesini çıkardım. Kapağını açıp yere döktüm hepsini. Oge yanımda can çekişirken bir peçeteyle temizledim şişenin içini. Peçeteyi Oge'nin cebine iliştirdim. Şişeyi boynuna, kalemi sapladığım noktaya yaklaştırdım. 30ml alıyordu şişe. Çoktan dolmuştu. Kapağını kapattım. Dolma kalemimi damarından titizlikle çekip aldım. Az önce cebine iliştirdiğim peçeteyi tekrar alıp kalemimi sildim. Ayağa kalkıp yakamı düzelttim. Purom bitmek üzereydi. Peçeteyi Oge'nin suratına fırlatıp puromdan son bir nefes çektim: "Sikiyim hayatı da hayatını da. Yanlış adama geldin."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder